xxx
Tartışılan konular ve kararlara geçmezden önce, izninizle 1880 yılında coğrafyacı Onésime Reclus'ın (1837-1916) keşfettiği 'Frankofon' sözcüğünün kapsadığı dünyanın kısa bir hatırlatmasını yapalım:
Frankofoni Yüksek Kurulu'nun son verilerine göre yeryüzünün en çok kullanılan dilleri arasında 9. sırada yer alan Fransızcayı yaklaşık 175 milyon kişi kullanıyor. (İngilizce 1 milyar, İspanyolca 450 milyon, Arapça 250 ve Portekizce 200 milyon) Son yıllarda Orta Doğu ve Afrika'da kısmen ilerlediği gözlemlenen Fransızca, 5 kıtanın geri kalan tüm bölgelerinde sürekli mevzi ve güç kaybediyor. İngilizce veya deyim yerindeyse Amerikancanın hızla yükseldiği bir bağlamda ana veya birinci dili Fransızca olan 115 milyon ve arada sırada Fransızca konuşan veya konuşmayı tercih eden yaklaşık 60 milyon kişi bu kaçınılmaz işgale karşı bir anlamda ‘direniş’ halindeler...
Belçika, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, İsviçre, Kamerun, Kanada'nın Quebec Eyaleti, Lüksemburg, Moris Adası, Senegal, Togo, Tunus ve tabii ki Fransa dünyanın en çok Fransızca konuşulan ülkeleri...
Şu anda Genel Sekreterliğini eski Senegal Devlet başkanlarından(1981-2000) Abdou Diouf'un üstlendiği Uluslararası Frankofoni Örgütü 1986'dan beri iki yılda bir Frankofoni Zirvesi düzenliyor. Örgüt ve zirveler Fransızca, Fransız kültürü çevresinde farklı dillerin, özgün kültürlerin yaşaması, gelişmesini desteklemek ve örnek olabilmek gibi temel hedefleri de içeriyor. Bu yıl Andora, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan'ın katılımıyla tam üyelerinin sayısını 53'e çıkartan örgütün 13'ü gözlemci, 2'si de aday toplam 68 üyesi var. (Son toplantıda gözlemci üyesi statüsünü kazananlar Gana, Kıbrıs, Mozambik, Sırbistan ve Ukrayna.)
xxx
8 milyonu frankofon, Fransızca bilir 23 milyon nüfuslu Romanya'nın 2006 yılı zirvesi için seçilmesi bir kaç konuda özel önem taşıyordu. Örneğin, bir AB Komisyonu başkanı, José Manuel Barroso ilk defa bu toplantıda hazır bulunuyordu. Bulgaristan'la birlikte, üç ay sonra 1 Ocak 2007'de Avrupa Birliğine katılacak Romanya ile AB'deki Frankofoni Örgütü üyesi ülkelerin sayısı 13'e çıkıyordu. Zirvenin ilk kez bir Doğu ve Orta Avrupa ülkesinde düzenlemesinin dışında Romanya bu bölgede tümüyle Fransızca eğitim veren ilk Üniversiteyi de bizzat Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın katılımıyla açıyordu...
Galatasaray Üniversitesi gibi tümüyle Fransızca tedrisat yapan bir Yüksek Eğitim kurumu, kısmi Fransızca eğitim verilen iki üniversite ve çok sayıda Fransızca temel öğretim kurumlarının varlığına ve yaklaşık 2,5 milyonluk Frankofon kitlesine karşın Türkiye bu örgütte hiç bir biçimde yer almıyor...
Ayrıca ilginç bir rastlantıyla 2 hafta önce Antalya’da toplanan 10. Türk Kurultayı, 5 yıl aradan sonra Türklerin Ergenekon’dan çıkışını simgeleyen demir dövülerek ( !) açılıyordu. Ortak dili paylaştığımızı iddia ettiğimiz (Kuşkusuz kökeni aynı ama, bir Kazak, Yakut veya Uygur’un konuştuğu Türkçeyi anlayan beri gelsin !..) 29 ülke, federe devlet, özerk cumhuriyet ve topluluğun buluştuğu zirvede bozkurtlu Türk bayraklarıyla ‘ortak payda’ arayan AKP iktidarı bir taşla bir kaç karga vurduğunu sanıyordu. Öncelikle 1993’te bu ‘Irkdaşlık’ zirvelerini başlatan Alparslan Türkeş’in mirasçısı MHP’lilere gol atıp, böylece hem onlardan daha ‘milliyetçi’ olduğunu sergilemiş, hem de ‘Müslüman’ Türkiye’nin ‘Türk’ dünyasındaki yerini perçinlediğini sanıyordu. Elbette en önemlisi medyalarda boy göstererek Türkiye’de yükselen ‘milliyetçilik’ dalgalarından seçim nasibini arttıracağına inanıyordu. Türkofoni zirvelerinin Frankofoni veya Lusofoni (Portekizce)
Zirvelerinden alması gereken daha çok ders vardı…
xxx
Bükreş’teki zirvenin gündemini belirleyen konuların başında ise Lübnan ve Afrika geliyordu. Uluslararası topluluğun Lübnan ve Fildişi Sahili devlet başkanlarını, çeşitli nedenlerle protesto etmesi hatta tanımaması nedeniyle davet edilmemiş olmaları zirvede tartışma ve gerilim yarattı. Uzun görüşmelerden sonra yayınlanan sonuç belgesinde ağırlıklı olarak, "Lübnan, Filistin, Fildişi Sahili, Darfur ve Çad sorunlarında yeni trajediler yaşanmaması için BM'ler kararlarına uyulması ve her türlü şiddete son verilmesi talebine", yer verildi. Ayrıca tüm BM üyesi ülkeler 2005 Ekim'inde UNESCO kuruluşu bünyesinde kararlaştırılan "Kültürel ifadelerin çeşitliliğinin korunması ve teşvik edilmesi" anlaşmasını imzalamaya davet edildi. Böylelikle OIF, Uluslararası Frankofoni Örgütü giderek daha bir siyasal etki hatta nüfuza sahip, çok yönlü örgüt kimliğine büründü. Evrensel bir dilin barındırabileceği farklı kültür ve zenginliklerin ortak nasıl kullanılması gerektiği konusunda henüz ideal olmaktan uzak, halen sömürgecilik döneminin izlerini taşıyan harelerine rağmen anlamlı, yararlı, izlemeye değer bir zirveydi..Uğur Hüküm – Paris 3 Ekim 2006 / ugur.hukum@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder